uluburun tanrıca Cevat Şakir Balıkcı , Bodrum kalesi italyan ve Fransiz kuleleri Satrap Mausolos British Museum heykeli, Bodrum Sualtı arkeoloji müzesinde Anforalar, Bodrum Sualtı arkeoloji Müzesi'ndeki Karyalı prenses resmi, Aziz Yohannes John Şövalyelerinin inşa ettiği Bodrum kalesi, Uluburun batığı dalgıç başlığı kolyesi, Halikarnas Balıkçısının fotoğrafı BODRUM REHBERİN

Sitede arama yapma

Knidos liman bölgesi Knidos ünlü yuvarlak planlı Afrodit Tapınağı KNİDOS

Tekir Burnunda yeniden inşa edilen Knidos şehri, konumu nedeniyle çok önemli bir liman şehri idi. Kısa zamanda iki limanlı şehir olarak ün kazandı.  Antik çağlarda kare yelkenli ve sadece rüzgarı arkadan aldıkları zaman hareket edebilen gemiler için, her zaman kuzey -kuzeybatı; ?rüzgarlarının estiği bu bölgede Knidos limanı son derece önemliydi. Kuzeye gitmeye çalışan gemilerin Knidos’un limanına sığınıp uygun zaman ve uygun rüzgarları beklemek zorunda olduklarını tahayyül edebiliriz. Günümüzde yerel  halkın “rüzgarın dağıldığı yer” olarak tanımladıkları Knidos limanlarının girişlerindeki deniz dibinde yatan binlerce amfora kırığı bu limanlara sığınmaya çalışırken batan veya yükünü boşaltırken sorunlar yaşayan   gemicilerin dramını anlatır. Yeni şehir, ünlü şehir plancısı Hippodamos’un şehir planlamasına uygun bir şekilde, birbirini doğu-batı  ve kuzey-güney yönünde dik kesen caddelerin meydana getirdiği bir plana uygun inşa edildi. Bu insulalar  (adacıklar) içinde evler, tapınaklar ve Knidos’un görkemli yapıları yükseldi. Dik yamaçlar bir çok basamaklı sokak ve caddenin inşa edilmesine neden oldu. Önceden ada olan Deveboynu, ana kıtaya bağlandı ve  iki tane yapay liman inşa edildi. Şehri bir çifte kent olarak tanımlayan Strabon, şehrin çevresinin 7 stad uzunluğunda olduğunu anlatır. Şehir duvarları özelikle şehrin  kuzeyinde , doğusunda,  ve akropole doğru çok iyi korunmuşlardır.  Genelde halka ait yapılar kara tarafında idi. Özel yapıların, zengin evlerinin ise Deveboynu tarafında olduğu sanılır. Bu taşınmanın hemen ve kolay olmadığını söyleyebiliriz. Öte yandan Knidos’ta bulunan bazı yazıtlarda yöneticilerin  kutsal alanlarda yapılaşmayı önlemeye çalışan bir çaba içinde oldukları görülür. Bu yeni şehir planlaması, inşa edilen birçok tapınak ve kutsal alan çok sayıda heykelin de yapılmasının gerekli kılıyordu. Bu dönemde Kerme körfezinin öteki ucundaki Halikarnassos şehri ile adeta yarışa giren  Knidosluların  birçok ünlü heykeltıraşa sanat eserleri ısmarladıklarını görüyoruz. Aynı dönemde yaşayan ve Anadolu’da başka yapıların süslenmesinde de karşımıza çıkan Bryaksis, Scopas ve Praksiteles gibi ünlü heykeltıraşlar,  Knidos’da da karşımıza çıkarlar. Bu ünlü heykeltraşlar şehrin tapınakları için heykeller yonttular.  Bu heykellerden en ünlüsü ise, Praksiteles’in yaptığı doğal ölçülerden biraz daha büyük çıplak Afrodit heykeli idi. Antik yazarlar tarafından anlatılan heykelin hikayesi oldukça ilginç. Kos ve Knidos şehirleri ünlü heykeltıraştan eşzamanlı olarak birer Afrodit heykeli isterler. Ünlü heykeltıraş P bunlardan birisini giyimli, ikincisini ise çıplak olarak yapar. İlk seçimi yapan Koslular tanrıçanın çıplak heykelini kabul etmeyerek, onun yerine tanrıçanın giyimli heykelini alırlar. Çıplak heykeli alan Knidoslular ise bunu tanrıçanın tapınağına yerleştirirler. Çok kısa sürede tapınağın ve heykelin ünü bütün antik dünyaya yayılır. Herkes bu ünlü heykeli görebilmek için Knidos’a koşar. Bir çok tanrının saygı gördüğü Knidosta şüphesiz Afrodit rakipsizdi. Tanrıçanın tasvirine İ.Ö 5. yüzyıldan Roma Dönemi'ne kadar basılan paraların çoğunun üzerinde rastlanır. Tanrıçanın ismi önündeki Euploia lakabı “denizden gelen  kadın” anlamına gelmekte idi.  Şüphesiz bu denizden gelen tanrıça, denizcilerin koruyucusu ve güvenli seyahatin de güvencesi idi. 1969 yılında Amerikalı arkeologların bulduğu Afrodit tapınağı, alışa gelmiş dikdörtgen planlı tapınaklardan  değişik olup yuvarlak planlı idi. Bu tip yuvarlak  tapınakların Grekler tarafından fazla kullanılmadığını, ama Romalıların bu tapınak tipine oldukça rağbet ettiklerini düşünürsek Knidos'daki tapınak oldukça önem kazanır. ? Plinyus gibi bazı antik çağ yazarları tapınağın etrafının açık olduğunu yazarlar. Diğer antik kaynakların anlatımlarından ise tapınağın çok kapısı olduğunu, hatta heykelin arka tarafını görmek isteyenlerin diğer kapıları kullandığı görülür. Bütün bu anlatımlar, tapınağın bir sella duvarının olmadığı, fazla yüksek olmayan bir çitle veya panellerle  çevrildiği ve tapınağa girmek için birçok kapının olduğu fikrini bize verir.  Tapınağın keşfinden sonra şüphesiz en büyük çaba Praksitelesin ünlü Afrodit heykelinin bulunması için harcandı. Antik yazarların dünyanın en güzel heykellerinden biri olarak övdüğü bu heykel hakkında bilgiyi, heykelin Roma döneminde yapılan birçok sayıda kopyası verir. Roma döneminde soylarının Troia’dan kaçarak Romayi kuran  Afrodit'in oğlu Aeneas nedeniyle Troia’dan ve  tanrıça Afrodit'ten geldiğine inanan Romalılar, özellikle Julius Sezar zamanında tanrıçanın kutsal şehirleri Afrodisias, Troia ve Knidos’a özel ilgi gösterdiler. Afrodit heykellerinin birçok kopyası yapıldı.  Bu kopyalardan bilinen en ünlü iki tanesi Medici  ve Capitoline Venüsleridir. Antik yazarlardan bazıları Afrodit heykelinin İ.S. 5 yüzyılda İmparator Theodosuis zamanında Kontantinople (İstanbul’a) götürülerek saraya konulduğunu, oradaki büyük yangınlardan birinde tahrip olduğunu veya tüm heykel ve resimlerin tahrip edildiği “Ikonaklast Dönem’de” kaybolduğu sanılır.